Thief’e İlk Bakış!

“Senin olan her şey, benim olacak…”

“Gizlenme” dendiğinde akla gelen iki oyun vardır. İlki Splinter Cell, ikincisi ise Thief’tir. Bu ikisine ek olarak Hitman ve Dishonored gibi oyunlar da söylenebilir, ancak tüm oyunların içinden Thief hepsinin atasıdır. Bu nedenle eski oyuncular için her zaman yeri farklı olmuştur. Aradan geçen 10 senede hepimizin kafasında yeni Thief ne zaman çıkacak, oyun nasıl olacak, acaba eski seriye yakışacak mı gibi sorular vardı. Ne yalan söyleyeyim, oyun için ilk video yayınlandığında gerçekten heyecanlanmıştım ve bu soruları direk unutmuştum. Videolarda göründüğü kadarıyla atmosfer gerçekten iyiydi ve Garrett her zamankinden daha iyi kontrol edilebiliyordu. Yeni Thief’in Square Enix ve Eidos Montreal tarafından yapıldığını öğrenince de oyun tarihine bir klasik daha ekleniyor demiştim. Peki gerçekten öyle mi? Yeni Thief eski oyunlardan daha mı iyi? Yoksa yeni nesil oyunların arasından sıyrılamayan bir oyun mu? Gelin ayrıntılı bir şekilde göz atalım…

Öncelikle önceki oyunları bilmeyenler için az da olsa hırsızımız Garrett’tan bahsetmek gerek. Biraz klasik olsa da, yetim bir çocuk olan Garrett hayatı sokakta öğrenen bir karakter. Hayatta kalmak için hırsızlık yapmayı seçen Garrett bu konuda oldukça da iyi. Başkalarına pek güvenmeyen ve bu nedenle de genelde yalnız çalışan Garrett için tek bir istisna var, o da Erin. Garrett’in yanında oldukça ters bir kişiliğe sahip olan Erin adlı kızımız, usta hırsızımızın eski çırağı. Garrett kadar olmasa da, yine iyi denebilecek bir hırsız olan Erin’in bazı kötü huyları var. Şöyle ki, Erin öldürmekten hiçbir zaman pişman olmuyor ve oldukça aceleci.  Oyunda biraz ilerledikten sonra, Garrett’in çok eski dostlarından biri olan Basso’nun hatrına kabul ettiği bir görev sırasında yine Erin ile karşılaşınca hikayenin ana hatları şekillenmeye başlıyor. İkili, genelde olduğu gibi bu görev sırasında da tartışırlarken, Northcrest Manor’da camdan bir kubbenin çökmesiyle korkunç bir ayinin ortasına düşüyorlar. Böylelikle bu kaza ile Garrett’in gözünün neden öyle olduğunu ve Erin ile yollarımızın nasıl ayrıldığını öğrenmiş oluyoruz. Northcrest Manor’da yaşanan bu olaydan nasıl kurtulduğunu hatırlamayan Garrett, yeni bir yetenek kazandığını da sonradan fark ediyor ki yazının ilerleyen kısmında bu yetenek üzerinde fazlaca duracağım.

Yaşanan bu kazanın üzerinden 1 yıl gibi bir süre geçiyor ve o zamana kadar Erin’den haber alamayan ve ona ne olduğunu hatırlamayan Garrett ile maceralarımıza devam etmeye başlıyoruz. Önceki oyunlara göre daha yoğun bir hikayeye sahip olan yeni Thief’te baş düşmanımız Baron’un sağ kolu. “Thief – Taker General” lakaplı bu generalin hırsızlara karşı bir takıntısı var. Hiçbir acıma duygusu olmayan bu kötü adamın namı da ilerlemiş durumda. Bunun en büyük sebebi de tabii ki hırsızlara karşı açtığı savaş ve bu savaş sırasında öldürdüğü insanlar. Oyunun başlarında general’in kıymetli bir yüzüğünü çaldığımızdan ötürü de yeni hedef biz oluyoruz (hedeften çok takıntı demek daha doğru olur). Oyun ilerledikçe sık sık general ile yollarımız kesişiyor ve hikaye daha heyecanlı bir hal almaya başlıyor. Genel olarak baktığımızda, önceki oyunlarda fazla yer verilmeyen hikaye bu kez gerçekten güzel. Film havasında ilerleyen hikaye, kıyıda köşede bulduğumuz notlar ve gazeteler ile daha bir ayrıntı kazanıyor. Bu nedenle size tavsiyem bol bol dolaşın ve bu ayrıntıları kaçırmayın.

Gelelim en merak edilen kısma, yani oynanışa. Önceki paragrafta bahsettiğim Garrett’in yeni yeteneği “Focus” işte burada kendini gösteriyor. “Focus” yeteneği oldukça basit ama bir o kadar da kullanışlı bir özellik. Devreye soktuğumuzda, etraftaki etkileşime geçebileceğimiz şeyleri parlak bir şekilde gösteren bu yetenek, gideceğimiz yolu da gösteriyor. Oyun sırasında sık sık kullandığımız bu yetenek aslında genel olarak oyunun havasına limon sıkıyor, çünkü oyunu gerçekten basitleştiriyor. Eğer eski Thief oyunlarına aşinaysanız, bu yeteneği kullanmamak oyunu sizin için daha güzel bir hale getirebilir. Hatta zorluk olarak en zoru seçmeniz de şahsi tavsiyemdir. Thief dediğin terletir!

Oyunumuz “The City” adlı bir şehirde geçiyor (isim için kafa yormaya gerek duymamışlar). Şehir gerçekten büyük ve gezilecek tonlarca bölgesi var. Yapımcıların söz verdiği gibi özgürce de gezebiliyoruz. Çatıdan çatıya atlaya atlaya, bir evden başka bir eve geçe geçe dolaşabiliyoruz “The City”i. Thief’in en keyifli özelliği olan yağmalama da gayet güzel bir şekilde duruyor. Bulduğumuz değerli eşyaları hemen indiragandi yapabiliyoruz. Raflarda, doplaplarda yada masaların çekmecelerinde duran eşyaları çalmak basit tabii ki. Bir de görmediğimiz hazineler var ki onların içerisinde gerçekten değerli eşyalar çıkabiliyor. Bu gizli hazineleri bulmanın iki yolu var. İlk olarak etrafta yer alan notları iyice okuyabilir ve satır aralarında bu hazinelerin nerelerde gizli olduğunu keşfedebilirsiniz. İkinci seçenek ise basit. Her şeyi gözden geçirerek ve her yeri kurcalayarak yine bu gizli hazineleri bulmak mümkün. Oyunda sadece etrafta bulduğumuz eşyaları yağmalamıyoruz, aynı zamanda insanların üzerinde yer alanları da çalabiliyoruz. Burada tabii ki Garrett’in usta bir hırsız olması devreye giriyor. Gözünüze kestirdiğiniz birinin yanına görünmeden yeteri kadar yaklaşabilirseniz saniyesinde ceplerini boşaltabiliyorsunuz. Anlık da olsa, oldukça heyecanlı ve keyifli.

Oynanış demişken dövüş mekaniklerinden bahsetmemek de olmaz. Bir hırsız olarak dövüşmek zaten son seçenek olmalı, bu nedenle de Garrett dövüş konusunda hiç iyi değil. Oyunun dövüş mekanikleri de oldukça yetersiz. Etrafta dolaşan nöbetçiler sizi gördüyse kılıçlarıya koşa koşa sizi kovalamaya başlıyorlar. Durup mücadele etmeye kalkarsanız da yapmanız gereken tek şey emektar BlackJack ile kafasına kafasına vurmak. Karşınızdaki saldırdığında da zamanlamayı tutturabilirseniz kaçabiliyorsunuz. Tabii ki tek seçeneğiniz bu değil, envanterinizde bir sürü edavat yer alıyor. Yakın dövüş sırasında yanan uçlu ok çok işinize yarayabilir, yada bayıltıcı zehirli ok sayesinde göz açıp kapayıncaya kadar kaçmanız mümkün. Yine de siz siz olun, görülürseniz tabana kuvvet kaçın.

Genel olarak baktığımızda oyunda bolca bug yer alıyor. Bazen saç baş yoldurtan bu hatalar tekrar tekrar karşınıza çıktığında oyundan soğuyabiliyorsunuz. Bu hatalar tabii ki oyunun aceleye getirildiği duygusunu veriyor. Yine de zamanla yayınlanan yamalar ile oyun daha iyi bir hale getirilecektir. Yeni Thief’te yer alan bir diğer sıkıntı da oyunun haritası. Neden mi? Belki istediğimiz gibi gezebiliyor ve evlere girebiliyoruz, tamam güzel, ancak bu evlerin sayısı oldukça kısıtlı. Bir diğer kusur da şehrin bölümlere ayrılmış olması. Keşif yaparken oyunun sık sık yükleme ekranlarıyla bölünüyor olması az da olsa tat kaçırıyor.

Her şeye rağmen uzun bir süre sonra Thief evreninde, klasik Steampunk ve Victorian dönemi birleşiminden oluşan karanlık atmosfere dönmek güzel. Beklenildiği gibi bir klasik olamadı belki ama sizi bir süre keyifli bir şekilde idare edebilecek bir oyun olmuş Thief. Önceki seriyi bitiren biriyseniz zaten hiç düşünmenize bile gerek yok…

Xbox One Artık 120Hz Destekleyecek!

Bu yazıyı arkadaşlarınla paylaş!
Yazar

GameXNow

GameX Dijital Eğlence ve Oyun Fuarı'nın resmi oyun haber sitesi!