Planetside 2 incelemesi

2800’lü yıllarda geçen oyunun hikayesi aslında çok klasik ve sıkıcı, ilk oyunun konusunu temel aldığından ve ilk oyun pek başarılı olmadığından, Planetside 2’nin konusunu kısa bir özetle geçeceğim; oyun evrene hakim olmaya çalışan üç imparatorluğun (Sovereignty, Terran Republic ve New Conglomerate) efsanevi Vanu teknolojisine ulaşmak için birbirleriyle yaptıkları savaşları konu alıyor. Siz de bu savaşların bir parçası olmak için demin bahsettiğim üç imparatorluktan birini seçiyor ve savaşın ortasına dalıyorsunuz.

Seçiminizi yaptıktan sonra her imparatorluğun altında bulunan 6’şar adet sınıftan bir tanesini seçiyoruz. Her sınıfın belli bir süre boyunca aktif olan, kendine has, özellikleri var. Bunlardan ilki Infiltrator; uzun menzilli silahları kullanabildiğiniz bu sınıfta geçici bir süre için görünmez olabiliyorsunuz. Light Assault’da hızlı ve seri olmanızı sağlayan silahlar mevcut, bunun dışında sırtınızda bulunan Jet pack sayesinde de uçabiliyorsunuz. Medic, diğer oyunlardan da bildiğimiz gibi, arkadaşlarınızı iyileştirebildiğiniz ve ölenleri tekrar ayağa kaldırabildiğiniz sınıf. Bunların dışında Engineer sınıfında yer alan, istediğiniz yere kurabildiğiniz sabit makineli tüfekler ile hem defansif hem de aktif bir şekilde savaşabiliyor, Heavy sınıfı ile de tankları darmadağın edebiliyorsunuz.

Oyuna ilk girişinizde, istediğiniz sınıfı seçtikten sonra karşınıza kısa bir video çıkıyor. Bu video sizi oyuna hazırlamak için yapılmış bir video değil, az da olsa hikaye hakkında bilgi veriyor. Oyuna girdiğinizde de kendinizi bir kapsülün içinde aşağı düşerken buluyorsunuz. İniş tamamlanınca asıl savaş başlıyor! Size daha önceden oyun hakkında hiçbir şey anlatılmadığından ve oyun içerisinde alıştırma bölümleri olmadığından, düştüğünüz yerde etrafınıza bakarak ne yapmanız gerektiğini çözmeye çalışıyorsunuz.

Şahsen ben oyuna ilk girdiğimde, kapsülden iner inmez etrafımdakilere bakıp düşman mı yoksa dost mu olduklarını anlamaya çalıştım. Etrafımdakiler düşmandı ve gerçekten kalabalıktılar. Bana henüz ateş etmemişlerdi, çünkü aralarına düştüğümün henüz farkına varmamışlardı. Hızlıca ilerleyerek birkaç düşman öldürdüm. Sadece koştum ve saklanacak bir yer aradım (tuşların ne olduğuna bakmak istiyordum çünkü). Yakındaki bir binaya girip köşeye çöktüm ve başladım tuşları kurcalamaya. Haritaya göz gezdirdim, neyin nasıl olduğunu anlamaya çalıştım. Tam bu sırada benim köşede olduğumu fark etmeyen biri girdi içeri ve tabii ki arkasından ateş ederek onu da indirdim. Kolay oyunmuş sıkıntı yok dediğim sırada uzaktaki bir Infiltrator’un mermisi ile öldüm (buradan da pencere önünde fazla durmamak gerektiğini öğrendim). Oyuna böyle bir giriş yaptığım için gerçekten şanslıyım aslında. Oyunu oynayan birçok arkadaşım oyuna ilk girdiklerinde aşağı yukarı 10 kez ölerek öğrendiler oyunu. Bir zaman sonra alışınca oyundan gerçekten keyif almaya başlıyorsunuz, ancak ilk zamanlar gerçekten çok öleceksiniz. Neyin nasıl olduğunu kavrayana dek buna hazırlıklı olun.

Oyunda silah ve araç çeşitliliği de gerçekten güzel. Araçları, özellikle de uçanları, kullanmak biraz zor, alışmak gerekiyor iyice. Zamanla kazandığınız Sertifika Puan’ları ile silahlarınızı veya araçlarınızı geliştirebiliyorsunuz. Bu bakımdan oyun gerçekten zengin ve eğlencenin tadına tat katıyor.

Bu yazıyı arkadaşlarınla paylaş!
Previous page Next page
Yazar

GameXNow

GameX Dijital Eğlence ve Oyun Fuarı'nın resmi oyun haber sitesi!